MONT PELERIN CEMİYETİ - KÜRESEL SERMAYENİN BEYNİ > Sonsöz SONSÖZ

Küresel sermayenin merkezileşmiş yoğun saldırıları, saldırı altındaki ülkelerde "ulusal" refleksleri canlandırıyor. Emperyalist tahakküme karşı anti-emperyalist tavırlar güçleniyor. "Ulus-devlet"in elden gideceği korkusu, olguyu somutça değerlendirmeyen kendiliğinden karşı çıkışları gündemliyor. Durumu tanıdaki yanlışlık, "refleks", "tavır" ve "karşı çıkış" düzleminde tıkanıp kalıyor. Güçlü bir cepheye ivmelenemiyor, karşı eylemi boyutlandıramıyor.

Küreselleşme, yerel ve bölgesel -yani "ulusal" ve uluslararası- sermayelerin, çok büyük şirketler biçimindeki üst örgütlenmelerle tümleşerek faaliyet alanlarını evrenselleştirmeleridir. Bunun anlamı, sermayenin egemen biçiminin, uluslararası düzlemde yoğunlaşma ve merkezileşme aşamasına ulaşmasıdır. Ancak bu yönelim -sanıldığının aksine- "ulus devlet"i bitirmeyi hedeflemez. Küreselleşme, ulusal olgu ve sorunları yoketmek bir yana, daha da körüklemektedir. İstediği denli ulusal olgu temelini ortadan kaldıracağını savlasın, kapitalist küreselleşme egemenliği eşitsizliğe, sömürüye ve baskıya dayandığı için, ulusal olguya süreklilik kazandıran bir ana eksen oluşturur.

Burada söz konusu olan "ulus-devlet"in işlevsizleştirilmesi değil, "ulus-devlet"lerin çoğaltılmasıdır. Bu da ulusal çelişkilerin sistematik olarak yeniden ve yeniden üretimi ile gerçekleşir. Etnik-ulusal parçalanma ve çatışmaların temel etkeni kapitalist küreselleşmedir. Çünkü bu yolla birçok "ulus-devlet" yaratılacak ve yekpare "ulus-devlet" yapısı çökertilecektir. Ancak böylece karşıtlarını "böl-yönet"i yineleyerek bertaraf edebilecektir. Ve ancak bu yolla en küçük "ulusal sermaye" yapısını bile kendi içinde ergitecektir.

Bu durum karşısında, salt "ulusçu" ya da salt "anti-emperyalist" tavır koymak, bir yanı faşizme öte yanı "üçüncü dünya solculuğu"na teyetlenmiş tutumlar olur. Faşist yana kayanlar, eninde sonunda küresel kapitalizmin tuzağına düşüp müttefiki konumuna kıstırılıp kalırlar. Üçüncü dünya solculuğuna kayanlar ise, "ulusalcı sol" türünden söylemlere uyaklanırlar ki bu da burjuva egemenliğinin yeniden üretiminin ve egemen boyunduruğun pekiştirilmesinden başkaca bir sonuca varmaz.

"Küresel sermayenin merkezileşmiş yoğun saldırıları" karşısında "refleks", "tavır" ve "karşı çıkış" düzleminde tıkanıp kalmamak, "güçlü bir cepheye ivmelen"mek ve "karşı eylemi boyutlandır"mak, ancak ve ancak saldıranın antitezini oluşturmaktan geçer. "Küresel sermaye"ye karşı, küresel sermaye karşıtı, anti-kapitalist bir tutumla eyleme koyulmak gerekir. Emperyalizmin kapitalizmin en yüksek aşaması olduğu nedeniyle, anti-emperyalist mücadelenin herşeyden önce anti-kapitalist bir mücadele olması şarttır. Kapitalizme, sermayeye karşı mücadelede tümleşmeden, ya da "ulusal sermaye"ye hoşgörü göstererek, hiçbir yere varılamaz. Çünkü küreselleşme, "ulusal" sermayenin uluslararası olanla ayni düzlemde tümleşmesi ve yoğunlaşması demektir. Bunlardan birine karşı cephe oluşturmadan ötekine karşı cephe oluşturulamaz. Yoksa tuzağa düşülür.

"Küresel sermaye merkezi" Mont Pelerin Cemiyeti'nin öyküsü, anti-küresel mücadelenin nasıl biçimlenmesi gerektiğinin ipuçlarını içermektedir. Bu mücadele, küresel sermayeye karşı küresel anti-kapitalist savaşım mevzilerinde olacaktır. Anti-kapitalist olacağı için de, öyle sıradan refleksler, rastgele isyanlarla değil, toplumcu bilimin kılavuzluğunda gerçekleşecektir. Aksi düşünülemez bile.

 
Mehmet Eymen